Ali Sirmen: Kader mi?

 
Ali Sirmen: Kader mi? Ali Sirmen: Kader mi?

Kafam iyice bozuk. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. . Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. ",. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Hepsi boş laf. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. . Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. Sohbet ediyoruz.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. Hüzünleniyorum. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. ”Şoför bıçkın. Olacağı varsa olur. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. Otobüsten bileti aldık. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. İleride bir muz kabuğu görüyor. Dayadım tabancayı kafasına. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. İnatçı, dediğim dedik. Ona iki kişi daha katılıyor. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. Çektim arabayı sağa. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Tartışmaya başlıyorlar. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler.  Sayıları üçe çıkıyor.

Ali Sirmen: Kader mi?

Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. . Kafam iyice bozuk. Ona iki kişi daha katılıyor. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Otobüsten bileti aldık. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın.  Sayıları üçe çıkıyor. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Çektim arabayı sağa. . Yürek parçalayıcı ve insanın 21. Tartışmaya başlıyorlar. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. Hüzünleniyorum. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. Dayadım tabancayı kafasına.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. İleride bir muz kabuğu görüyor. Hepsi boş laf. Sohbet ediyoruz. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. ",. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. Olacağı varsa olur. ”Şoför bıçkın. İnatçı, dediğim dedik. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader.