Ali Sirmen: Kader mi?

 
Ali Sirmen: Kader mi? Ali Sirmen: Kader mi?

Kimse bir umar tavsiye edemiyor. Sohbet ediyoruz. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. İleride bir muz kabuğu görüyor. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. Olacağı varsa olur. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi.  Sayıları üçe çıkıyor. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. ",.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Kafam iyice bozuk. Hepsi boş laf. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Ona iki kişi daha katılıyor. Hüzünleniyorum. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. . ”Şoför bıçkın. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. Dayadım tabancayı kafasına. Otobüsten bileti aldık. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. . Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Tartışmaya başlıyorlar. İnatçı, dediğim dedik. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Çektim arabayı sağa. Yürek parçalayıcı ve insanın 21.

Ali Sirmen: Kader mi?

Olacağı varsa olur. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Kafam iyice bozuk. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Tartışmaya başlıyorlar. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum.  Sayıları üçe çıkıyor. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. ",. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. ”Şoför bıçkın.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz. Hüzünleniyorum. Hepsi boş laf. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. İleride bir muz kabuğu görüyor. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Dayadım tabancayı kafasına. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. . Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Ona iki kişi daha katılıyor. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. . Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Otobüsten bileti aldık. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Çektim arabayı sağa. Sohbet ediyoruz. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. İnatçı, dediğim dedik. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya.